Dünyanın gözü kulağı son altı gündür Gazze’de. İsrail ve Hamas arasındaki çatışmada, İsrail saldırganlığı sınır tanımıyor. İsrail orantısız kuvvet kullanıyor, tüm gücüyle saldırıyor, katliam yapıyor. ABD de, İsrail’e her türlü desteği veriyor. Çatışmayı durdurmak, ateşi söndürmek yerine, adeta yangına körükle gidiyor. ABD’nin bu tavrını biliyoruz. Şaşırtmıyor. Asıl şaşırtıcı olan, halen bazı ülkelerin ABD’den çatışmayı durdurmak adına beklenti içinde olmaları. Belli ki akıllanmıyorlar. Ders çıkarmıyorlar.
Malum, İsrail; ABD’nin Orta Doğu politikalarında her zaman ilk sırada yer alır. İsrail’in güvenliği, her zaman ABD’nin bölgedeki öncelikler listesinin başındadır. Enerji kaynakları ve güzergahları üzerindeki denetim, İran’da rejim değişikliği, Kürt devleti kurulması, Rusya’nın ve Çin’in etkisinin geriletilmesi, Suudi Arabistan’ın güvenliği, bu listedeki diğer maddelerdir.
Gazze’de yaşananlar, İsrail saldırganlığının boyutları, çatışmaların kısa sürede bitmesinin mümkün olmadığını gösterdiği gibi, bölgeye yayılma ihtimali içerdiğini de göstermiştir. ABD ve İsrail; başkenti Doğu Kudüs olan, 1967 sınırlarına dayanan, Filistin’in eşit, egemen ve bağımsız bir devlet olarak varlığını tanıyan, iki devletli bir çözümü kabul etmedikleri için, kısa vadede çözüm beklemek gerçekçi de değildir. Hele de İsrail, tarihinin en sağcı hükümeti tarafından yönetilmekteyken ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, bu durumu, iç siyasette yaşadığı sıkışmışlığı aşmak için kullanmak isterken.
Çatışmaların seyri ve İsrail saldırganlığına verdiği destek, ABD’nin silah sanayisinin de yüzünü güldürüyor elbette. Öyle ki askeri endüstriyel yapının büyük firmalarının hisseleri, kısa sürede ortalama yüzde 10 değer kazandı. ABD’nin hemen bölgeye filosundaki en büyük uçak gemisi Gerald Ford’u göndermesi de, çatışmaların devam etmesini istediğinin bir diğer göstergesi oldu. Çünkü İsrail saldırganlığı ne kadar çok devam ederse, İsrail’in ABD’ye duyduğu gereksinim, ABD’den beklediği destek o kadar çok artacak. Bu da ABD’nin işine yarayacak. Suriye’de elini güçlendirecek. İran’ı baskı altında tutmaya devam etmesini sağlayacak. Çin – İsrail ilişkilerindeki yakınlaşmayı sekteye uğratacak.
Yaşananlar, Arap dünyasının birlikte hareket edemediğini, ümmetçiliğin birleştirici olamadığını, İslam aleminin bu çok önemli konuda bile tek vücut davranamadığını gösterdi. Gösterdiği için de çözümün emperyalizme karşı mücadele temelinde siyasal bilinç ve büyük önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün tanımıyla mazlum milletler dayanışmasından geçtiği, bölge ülkelerinin işbirliğini zorunlu kıldığı, bir kez daha görüldü.