Haber: Gökhun Göçmen
Hamas’ın cumartesi günü İsrail’e düzenlediği Aksa Tufanı operasyonu sonrasında tırmanan çatışmalar Ortadoğu ülkelerinin meydanlarında ve siyaset kulislerinde farklı yorumlanıyor. Bölge ülkelerinin neredeyse tamamında İsrail’e dönük “şok” baskın gösterilerle kutlanırken, hükümetler temkinli açıklamalarla süreci takip ediyor. Şimdiye değin Tunus, Katar ve Suriye gerilimden dolayı açıkça İsrail’i sorumlu tutarken, Mısır ve Suudi Arabistan gibi ülkeler ağırlıklı olarak itidal çağrısında bulunuyor.
Arap coğrafyasındaki pozisyon değişikliğinin arka planında İsrail ile yaşanan normalleşme sürecinin yattığına çok az kişi şüphe duyuyor. Zira son dönemde İsrail yönetimi, Abraham Anlaşmaları ile Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn, Sudan ve Fas gibi ülkelerle normalleşme süreci nihayet erdirmişti. Batı basınında yer alan bilgilere göre son halkanın Suudi Arabistan olması beklenirken, Filistinli örgütlerin Aksa Tufanı hamlesi geldi.
NORMALLEŞMEDE İKİ SENARYO
Filistinli örgütlerin Aksa Tufanı ile “İsrail-Arap normalleşmesi” denklemini yeniden şekillendirmek isteyeceğini düşünen gazeteci Hediye Levent “İsrail ile normalleşme süreci Filistin meselesinin rafa kaldırıldığı bir sürecin kapısını açmaya başlamıştı. Hamas’ın 13 farklı grupla düzenlediği bu saldırının temel birkaç nedenin de biri bölge ülkeleri ve İsrail arasındaki normalleşme sürecini durdurmak. Hatta mümkünse Filistinlilerin lehine çevirmek.” İfadesini kullandı.
İsrail ve Arap dünyası arasındaki normalleşmenin Aksa Tufanı sonrasında belirsiz hale geldiğini söyleyen Levent, CRI Türk’e yaptığı açıklamada iki senaryoya dikkat çekiyor:
“İsrail’in Amerikan desteği ile birlikte Gazze’ye bir kara operasyonu yapabileceği yönünde haberler var. Böyle bir durumda milyonlarca insan çevre ülkelere göç etmek zorunda kalır mı? Gazze içindeki direniş hareketlerinin geleceği nasıl şekillenir? Gazze’ye geniş çaplı bir kara operasyonun yapıldığı senaryoda normalleşme süreçleridir etkilenecektir elbette. Buna karşın Gazze’ye yönelik saldırılar hava operasyonları ile sınırlı kalırsa normalleşme süreçleri dondurulabilir ya da perde arkasında devam eder.”
“BIÇAK KEMİĞE DAYANIRSA HİZBULLAH DÂHİL OLUR”
İsrail’in Gazze’ye yapacağı geniş çaplı operasyonun geniş çaplı bölgesel bir savaşa dönüşme olasılığı uluslararası kamuoyunu endişelendiren başlıklar arasında yer alıyor. Aksa Tufanı operasyonu sonrasında Lübnan Hizbullah’ı ve İsrail arasında yer yer çatışmalar yaşanmasına karşın taraflar arasında doğrudan bir “savaş hali” bulunmuyor. Hizbullah’ın sadece askeri bir örgüt değil aynı zamanda Lübnan içinde bakanlıkları olan siyasi bir güç olduğuna dikkat çeken Levent “Hizbullah herhangi bir adım atmadan önce Lübnan içindeki dengeleri de düşünmek zorunda.” dedi.
Hizbullah’ın çatışmalara dâhil olma riskini dışlamayan Levent “ İsrail tarafı Gazze’nin tamamen boşaltılması ya da Filistinli grupların bölgeden çıkartılması gibi girişimde bulunursa süreç değişir. Filistinliler açısından ‘bıçak kemiğe dayanırsa’ Lübnan Hizbullah’ı dâhil bölge ülkelerindeki İsrail karşıtı hareketlerin bir araya gelmesi beklenebilir.” diye ekledi.
TÜRKİYE’NİN ARABULUCULUĞU NETİCE VERİR Mİ?
Hamas’ın düzenlendiği operasyonun ardından Ortadoğu’yu uzun ve zor bir kışın beklediği yönündeki açıklamalara karşın kimi ülkeler sürecin en az zararla neticelendirilmesi için harekete geçti. Bu ülkelerin arasında Türkiye dikkat çekiyor. Gazeteci Hediye Levent’e göre Türkiye, hem İsrail hem Filistinli direniş örgütleri hem de Amerika Birleşik Devletleri (ABD) aynı anda yakın temasları olan birkaç ülkeden biri.
ARKA KAPI DİPLOMASİSİ REHİNELER İÇİN DEVREYE GİREBİLİR
Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanı Antony Blinken da Ankara’nın arabululcu rolüne bu bağlamda önem verdiklerinin altını çizmesine karşın İsrail’de “ateşkes” ve “barış” ihtimali şu an için tamamen dışlanmış durumda. İsrail’in Türkiye’deki diplomatik misyonları önceliğin “karşılık vermek” olduğunu vurguluyor. Necmettin Erbakan Üniversitesi’nden Gökhan Çinkara CRI Türk için yaptığı değerlendirmede İsrail’de siyasetin şok, toplumun ise tramva içinde olduğunu aktardı ve “Şu an İsrail’in temel odağı karşı bir saldırı organize edebilmek. O alanı stabilize etmeden kendilerince belirli bir kazanım olmadan bu tür diplomatik girişimleri sesli biçimde dile getirmezler.” değerlendirmesinde bulundu.
Öte yandan “arka kapı diplomasisinin” açık olabileceğini öne süren Dr. Gökhan Çinkara, Türkiye’nin tüm taraflarla sahip olduğu iletişim kanallarını anımsatarak şunlara kaydetti:
“Bu iletişim kanalları kullanılarak belki de ilk aşamada esir takası düşünülebilir. En azından bu yaşlılar ve çocukların ülkelerine dönmesi konusunda olabilir. Amerika Birleşik Devletleri’nin de bu yönde acil bir talebi var. Taraflar bunun gerçekleşmesi hususunda Türkiye bir adım atabilir diye düşünüyor olabilir.”