AK Parti'nin iktidara gelişinin 20. yıl dönümü dolayısıyla düzenlenen '21. Yüzyılda Siyaset ve Yeni Açılımlar Forumu' geçen hafta İstanbul’da yapıldı. Foruma AK Parti Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Ömer Çelik, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun ile çok sayıda yerli ve yabancı siyasetçi ayrıca akademisyen katıldı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ise foruma ikinci gün katıldı ve kısa süre önce açıklanan “Türkiye Yüzyılı” vizyonundan söz etti. Siyasete yeni bir perspektif kazandıracaklarını belirten Erdoğan, forumun katılımcı demokrasi ideallerine örnek teşkil ettiğini söyledi. Cumhurbaşkanı ayrıca Türkiye’nin diplomaside dengeli, tarafsız ve barışçıl politikalar izlediğini ve krizlerin çözümünde anahtar rol üstlendiğini de vurgulayarak, “Tahıl koridorunun açılması ve devam ettirilmesinde kritik rolümüz ülkemizin diplomatik gücünü gösteren önemli birer örnektir.” açıklamasında bulundu.
Forum kapsamında düzenlenen panellerde “siyasetin geleceği ve yeni yaklaşımlar”, “siyasette etik, kültür ve felsefe”, “dijital çağda siyaset ve medya”, “değişen siyasi liderlik”, “ekonomi ve enerji politikaları”, “insani krizler ve kültürel çatışmalar”, “küresel tehditler, terör ve güvenlik” ile “siyasette ve toplumda dinin rolü” gibi günümüzde sıklıkla tartışılan konular ele alındı.
21. YÜZYILDAKİ KRİZLER
21. yüzyıldaki krizlerin değerlendirildiği ve moderatörlüğünü İbrahim Kalın’ın yaptığı ilk panelde, günümüzdeki iki önemli güç olan Çin ve Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) ilişkileri de farklı açılardan anlatıldı. Özellikle, Amerikan Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Asya Çalışmaları Araştırma Konseyi Başkanı Dr. Quansheng J. Zhao’nun derin ve çok yönlü analizi dikkat çekiciydi.
Çinli akademisyen, ABD'nin, tarihi boyunca kendisi için bir tehdit yarattığını ve sıradaki tehdit unsuru olarak Çin'i seçtiğini belirtti. ABD ile Çin arasındaki rekabetin, tarihi süper güç olma refleksinden kaynaklandığını dile getiren Dr. Quansheng, 'ABD ve Çin, İkinci Dünya Savaşı döneminde Sovyetler Birliği'nin genişleme politikası konusunda birlikte mücadele ettiler. Sovyetler Birliği'nin çöküşü ve Soğuk Savaş'ın bitişi ile yeni bir evre ortaya çıktı. Bu evrede ise ABD-Çin rekabeti başladı. ABD-Çin rekabetinin en önemli sebebi, ABD dış politikasının küresel liderlik iddiası.' ifadesini kullandı.
ABD-ÇİN REKABETİ
Çin ile ABD arasındaki rekabetin küresel düzene çok büyük etkileri olduğunu söyleyen Dr. Quansheng J. Zhao, şöyle konuştu:
'Çin'in ne yapmak istediğine bakacak olursak ülkede zenginleşme, modernleşme ve güçlenme şeklinde üç dönem yaşandı. Şu anda yapılan ise egemenlik bağlamında daha da kuvvetlenmek; Çin'in stratejik öncelikleri bunlar. ABD'nin de benzer stratejik öncelikleri var dolayısıyla bütün kuvvetlerini buraya kaydırmış durumdalar. İki ülke de kendi küresel egemenlikleri noktasında güçlenmeye çalışırken ABD, Çin'i bu bağlamda rakip olarak görmeye başladı.'
Dr. Quansheng’in Çin ekonomisinin büyümesine de değindiği konuşmasında 1990 sonrasının altını çizmesi önemliydi zira bu tarih itibarıyla Çin’in dünyanın önemli aktörlerinden biri haline geldiğini ve dolayısıyla ABD'nin yeni rakibi olduğunu vurguladı.
Amerikan Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Asya Çalışmaları Araştırma Konseyi Başkanı Dr. Quansheng J. Zhao’nun altını çizdiği tarihlerden bir diğeri, 1972 yılı oldu. Başkan Richard Nixon’ın 1972’deki Çin ziyaretinin dönüm noktası olduğunun unutulmaması gerektiğini çünkü bu ziyaretin Soğuk Savaş döneminde, ABD ile Çin arasındaki ilişkilerin normale dönmesi için atılan ilk resmi adım olduğunu ifade eden Dr. Quansheng, Amerikalıların 'hegemonya' yerine 'küresel liderlik' demeyi tercih ettiğini ve Çin'in ekonomik, askeri, güvenlik ve siyasi alanlarda kendilerine rakip olarak belirlendiğini aktardı.
KİMİN HİKÂYESİ KAZANACAK?
21. yüzyıl dünyasının nasıl olacağıyla ilgili en çok ele alınan konulardan biri, şüphesiz ABD-Çin rekabeti. Çin dış politikası, her zaman dengeli şekilde ilerler dolayısıyla ABD- Çin rekabetinin nedeninin Amerikan dış politikası olduğunu anımsarsak; iki ülke her ne kadar rekabet halinde olsa da gelecek için iş birliğine giden yollara engel koymak yeni dünya düzeninin ruhuyla örtüşmeyecektir.
Yaklaşık son 20 yılda ABD ile Çin arasındaki ekonomik ve siyasi dengelerin değişimi hızlanırken, Çin'in uluslararası alanda ekonomik ve siyasi ağırlığı arttı. Çin'in ekonomik gelişme trendi, bilgisayar ve uzay çalışmaları ile yapay zekâ gibi konulardaki ilerleyişi özellikle de savunma harcamalarına ayırdığı bütçesi ABD yönetimini kaygılandırıyor. Ezcümle; ABD ile Çin arasındaki ekonomik, mali, askeri, teknolojik denge Çin lehine hızla değişti ve değişmeye de devam edecek.
Ve, “yumuşak güç” kavramının yaratıcısı Siyaset Bilimci Joseph Nye’ın ifade ettiği gibi; “21. yüzyılda kimin ordusunun kazandığından ziyade, kimin hikâyesinin kazanacağı daha önemli olacak.”
Tuğçe Akkaş